Kadın, Gebelik, Yemek Tarifleri, Güzellik ve Bakım

Uyumsuz Çocuklar

  • 04 Eylül 2010
  • 8.521 kez görüntülendi.
Uyumsuz Çocuklar

ÇOCUKLARDA UYUMSUZLUK ÇEŞİTLERİ

Çocuğun Okul Uyumsuzlukları: Çocukların kendilerine has bir zekâ ve bireysel özellikleri olduğundan, hazırlanmış tek tip öğrenim programları, her çocuğu aynı şekilde etkilemez. Diğer taraftan yabancı dilde öğrenim yapan okullara girme yarışında çocuk, taşıyamayacağı bir yükün ve çalışma temposunun altına girdiğinde, çok çeşitli uyumsuzluklara hazır hâle gelir. Aşırı gayretle yetişen çocuktaki bu fazla bilgi birikimi, diğer normal çocukları başarısızlığa, dolayısıyla da bunalıma iter. İçe dönüklük, aşağılık duygusu, hatta intihar olayları, evden uzaklaşma, hastalık uydurma gibi türlü normalden sapmalar görülebilir.

Okul Fobisi: Çocuğun aile ve yetiştiği ortamdan ayrılarak, kalabalık çocuk topluluğu ve ana babanın yerine, tanımadığı, disiplin ağırlıklı öğretmen denen bir yöneticiyle karşı karşıya gelmesi, psikolojik olarak okul fobilerine sebep olur.

Okul öncesi hayatında aşırı özen gösterilerek büyütülen çocuklarda, okul fobileri çok görülür. Bu gibi aşırı davranışlardan sorumlu -genelde- annedir.

1- Duygusal Bozukluklar: Burada çocuk ürkek ve içe kapanıktır. Zararı kendinedir. Çevreye pek rahatsızlık vermez. Korkular, kuruntular, tikler, kekemelik, uyku bozuklukları, ihmal, kendine güven ve sorumluluk duygusunun azalması veya kalkması şeklinde görülürler.

2- Davranış Bozuklukları: Bu çocukların çevresiyle ilişkileri, devamlı sürtüşmeli ve gergindir. Hiçbir olaya gerçekçi bir şekilde yaklaşım yapamaz, devamlı hırçındır. Geçimsizlik, bütün hayatına hakimdir. Okulda, evde ve sokakta devamlı kavga çıkarır. Bu davranış bozuklukları, okuldan kaçma, öğretmene karşı gelme, arkadaşlarının eşyalarını çalma, yangın çıkarma, kuralları çiğneme, hakkına razı olmama öğüt ve uyarıları kabul etmeme şeklindedir.

3- Alışkanlık Bozuklukları: Bu gruptaki çocuklar genelde iyi huyludurlar. Hayatlarında bir düzensizlik vardır. Bir şeyi kendine dert edinmişlerdir. Tırnak yeme, parmak emme, dışkı kaçırma, gece işemeleri gibi alışkanlıkları vardır.

Uyumsuz Çocuklar

TİKLER

Tikler, istenildiği zaman çalışan kasların, irade dışı kasılmalarıyla oluşan hareketlerdir. Erkek çocuklarda, kızlardan daha çok görülür. Genellikle gerilimli, aşağılanan ve hor görülen çocuklarda olur. Göz kırpma, kaş kaldırma, ağız çekilmesi, omuz oynatma, acayip ses çıkarma şeklinde görülür. Aşırı heyecan ve korku neticesi oluştuğu gibi çocuğun istemediği bir olaya karışması ve etrafındaki çocukları taklit etme sonunda da görülebilir.

Tikli çocukların anne ve babasının, çocuklarına tikleri hatırlatmaması, davranışlarından dolayı küçük görmemesi ve aşağılanmamaları hususunda gayret göstermeleri gereklidir. En önemlisi, bir hastalığa bağlı olmayan tikli çocukları, bir pedegoga ve çocuk ruh hekimine göstermeli onlar tarafından oyun terapi ve psikoterapi yaptırılmalıdır. Tiklerin kalıcı olması nadirdir.

YALAN SÖYLEME

Yalan söyleme, olmayan bir olayı anlatma gibidir. Yalanın amacı bazen menfaat temini içindir, bazen de başkalarını yanıltma amacını güder. Üç yaşlarındaki çocuklar bazen hayali hikâyeler anlatırlar, bu yalan söyleme değildir ve engellenmemelidir.

Bazı ana-babalar çocuklarının çok gerçekçi olmasını arzu ederler. Çocuğun hayal gücünü frenlemek isterler. Bu hâller oyun çağı çocuğunda normal sayılmalıdır. Bunda övünme ve kendini arkadaşlarına kabul ettirme duygusu önemli yer oynar.

Altı.yaşlarındaki çocuklara uygulanan sert cezalar, çocukları yalana yöneltir ve çocuğun bu tutumu ileride kalıcı olabilir. İlk 6 yaşlarında söylenen yalanlar, gerçek yalan değildir; “Sözde yalanlar” dır. Çocuk çok kere ilginç olmak için yalan söyler. Okul çağı çocuğunun söylediği yalanlar, okul başarısızlığını saklamak, küçük hırsızlıkları gizlemek ve ilgi görme amacını taşır.

Yalanla Mücadele: Yalanla mücadelede dürüstlük esastır. Açık yüreklilik, sevecenlik ve samimiyet elden bırakılmamalıdır. Çocuğa güven verilmeli ve ceza yöntemlerine başvurulmamalı-dır. Çocuğu yalana itecek durumlara meydan verilmemeli, küçük çocuğun “Sözde yalanları” ahlâkî bir hata gibi karşılanmamalıdır.

Büyükler, küçüklere örnek olacak şekilde davranmalı, “Nasıl olsa çocuktur anlamaz” dememeli, çocukta istemedikleri hataları, kendileri de yapmamalıdır. Yalan söyleyen çocuğa, büyüklerin yaklaşımı yumuşak olmalı, yalanın zararlarının yine kendilerine olacağı ona anlatılmalıdır.

HIRSIZLIK

Sahip olma duygusu, bütün insanlarda az veya çok vardır. Beş yaşından küçük çocuklar, her şeyi kendisinin zannedebilir. Ancak bir şeyin kendisine ait mi, değil mi bilincine eriştikten sonra, başkalarının sahip olduğu bir nesneyi alırsa, buna hırsızlık veya çalma denir.

İlk önce çocuğa mülkiyetin anlamı, -çocuğun gelişmesine uygun olarak- anlatılmalı ve aşılanmalıdır. Çocuğun kendine has eşyaları olduğu bilinci öğretilmeli, dürüst davranma duygusu, ailesi tarafından çocuğa verilmelidir.

Küçük yaşlardaki çocukların, başkalarına ait olan bir şeyi izinsiz almasına sık sık rastlanır. Buna çalma denemez.

Çalma bir davranış bozukluğu olarak karşımıza çıktığında bir alarm kabul edilmelidir. Çocuklarda alışkanlık hâline gelen çalma olayları, çalman eşyaları kullanmak, zarar verme, kıskanma, zevk ve korkuyu yenme duygularından kaynaklanır.

Tedavi: Çalma davranışlarının iyileştirilmesinin başında bireysel ve toplumsal haklara saygılı olmayı öğretmek ve sahip olma duygusunu frenlemeyi alıştırmak gelir.

7-8 yaşlarındaki çocuklara ekonomik olanaklara göre harçlık verme de önem taşır. Çocuklara başkalarının mülkiyet hakkına saygıyı öğretmeli ve buna ait inandırıcı örnekler göstermeli, ölçülü ve hoşgörülü davranışlarla çocuğu gerçeğe ve doğruya yaklaştırmalıdır.

SALDIRGANLIK

Çocukların kavga etmeleri, itişip kakışmaları, ara sıra geçimsizlik ve yaramazlıkları saldırganlık olarak değerlendirilemez. Saldırgan çocuklar yaşıtlarıyla normal ilişkiler kuramaz ve aşırı geçimsizdirler. Kavgacıdır, okulda ise kuralları çiğner, ana-baba, öğretmen ve arkadaşlarına karşı uyumsuzdur. Olaylara karşı tepkisi ölçüsüzdür. Cezalar onu etkilemez.

Genellikle erkek çocuklar saldırgan olurlar, anlaşmazlıkları dövüşerek halletmeye çalışırlar. Saldırganlık, insanlarda içgüdü olarak vardır ve iradenin kontrolündedir.

Uygar ve iyi yetiştirilmiş çocuk, saldırganlık dürtüsünü üstünlük sağlamak için kullanmaz. Çocuk erişkin olana kadar bu duygusunu kontrola alır.

Vuran, kıran, devamlı kavga eden çocuk, erişkin olduğunda, aynı şekilde olursa, yırtıcı bir hayvan gibi olur. Bu tip insanlar toplumumuzda az da olsa vardır. Ama küçük büyüdükçe ve güven duygusunu geliştirdikçe ve gereksinmeleri karşılandıkça olaylara karşı tepkisini kontrolde tutmayı becerir ve saldırganlık dürtülerini oyuna aktarır.

Ana-baba tarafından hoşgörülü, yumuşak, fakat gevşek olmayan bir disiplinle yetiştirilen çocuklar istenilen kişiliklerini kazanırlar, erişkin yaşa doğru güvenli adımlarla ilerlerler.

KORKULAR

Yaşamın altıncı ayından sonra çocuk, şiddetli ses ve gürültülere irkilme ve ağlamayla cevap verir. Altıncı ayda yakınlarını tanımayı, onları yabancılardan ayırmayı öğrenen çocuk, eskisi gibi her gördüğüne gülmez. Bir başkasının kucağını yadırgar, sekizinci ayda ise, sosyal davranışta bir gelişme olur, yadırgadığı yabancılardan korkmaya ve çekinmeye başlar. Alışmadığı kimselerin dokunmasını bile istemez, ağlayarak kendini başka tarafa atar.

Birinci ve ikinci yaş grubu arasındaki çocuklar, sudan korkmaya başlayabilir. Bunun nedeni belki önceden banyoda kayarak düşmesi, su yutması ve sabunun gözünü yakmış olmasıdır. Çocuğun başı sabunlandıktan sonra köpüğün göze akmayacak kıvamda olmasına dikkat etmek, yıkarken yüzü ve gözü korumak gereklidir. Yüzünün yıkanmasını ve silinmesini reddeden çocuğu suya alıştırmak için önce suyla oynamasına, elini içine sokup kendi usulüyle muayene etmesine, korkulacak bir şey olup olmadığını kendi mantığıyla değerlendirmesine izin verilmelidir. Küçük çocukların anneye ve kendisiyle ilgilenen kişilere gösterdiği yakınlığın altında, emniyet duygusu saklıdır.

Çocuğun 1 ve 2 yaş arası tuvaletini lâzımlığa yapması istenir. Aile tarafından zorlanan ve horlanan çocuğa kaka yapmak ve altını ıslatmak bir korku kaynağı olur. Yatağı ıslatma korkusu, durmadan tuvalete gitme isteği doğurur. Sık sık anneyi kaldırır, tuvalete gittiğinde de bir iki damla idrar yapar, bu şekilde sabaha kadar aileyi huzursuz edebilir.

Bunun altında, anneyle beraber olma, yalnızlıktan korkma hissi ve yatağı ıslatma korkusu saklı olabilir. Altını ıslatan çocuk, annesi tarafından sevilmeyeceğini, kedisini bırakıp gideceği düşüncesiyle haklı olarak korkuya kapılır.

Yatağında uyutulmak istenen çocuk, yanındaki annesinin gitmesi üzerine yalnız kalma endişesine kapılarak emniyet hissi zayıflar ve devamlı ağlama ve korku nöbetleri gösterir.

Kalabalık ailelerde değişik yüz görerek yaşayan çocuklar, kalabalığa ve sosyal düzene çabuk alışır. Her gördüğü insandan korkmamayı öğrenir.

Eğer çocuk geceleri yalnız kalmaktan, yalnız yatmaktan korkuyorsa bunun çaresi, her gece uyuyana kadar çocuğun baş ucunda beklemektir. Uyumadan yanından ayrılmamak uygundur. Yoksa korkusu artar, uykusu hafifler. Çocuğu yalnız yatmaya alıştırmak için haftalarca sabretmek icab edebilir. Gece yatmaktan korkan çocuk, geç saatlere kadar bekletilmelidir. O zamana kadar iyice yorulması ve gündüzde uyutulmaması lâzımdır. Bazı yorgun çocuklar uyumayabilir. O zaman gece yatmadan önce doktor tavsiyesine göre geçici bir müddet için teskin edici ilâçlar verilebilir.

Çocuğa anneden başka biri bakıyorsa ve memnun edemiyorsa ve çocuğun güvenini kazanamıyorsa bu bakıcının derhal değiştirilmesi gereklidir.

Sevdiği ve beraber olduğu kişilerden geçici bir müddet ayrı kalan çocuğa hiçbir şey hissettiril-memesi üzüntülerin belirtilmemesi gereklidir. Annenin üzüntüsünü farkeden çocuk iyice huysuzlaşır ve şaşırır. Daha düzensiz bir akışa kendini kaptırır.

Eve dönen anne büyük bir heyecan ile çocuğunun yatağına hücum ederse, çocuk, annesi yokken tehlikede olduğunu zannedecektir.

Korkan çocuğa annenin hasta gibi davranmaması, ona güvenli neşeli görünmesi, sevmesi ve cesaretlendirmesi gereklidir. Bu davranışlar çocuğu bağımsız olmaya yöneltmelidir.

Annenin ve diğer yakınlarının çocuğun üzerine fazla düşmesi, anneye fazla bağımlı olması, korku ve düzensizliğin hatta şımarıklığın başlıca sebepleridir. Çocuğun yanından bir dakika ayrılmak istemeyen ve gözden kaçırmayan annenin bu düşkünlüğünü çocuk hissettikçe ve gördükçe korkmakta haklı olduğu sonucuna varır ve daha da fazla korkmaya başlar. Mutlaka orta yolu bulmak lâzımdır. Çocuğun her isteğine boyun eğmeye ve her isteğini reddetmeye gerek yoktur. Anne ve çocuk kızdığı zaman içlerinde öfkesiz temiz duygular oluşması, ailede huzur düzenini sağlar.

Çocuğun her korkudan hemen kurtulması için acele etmeye ve telaşa gerek yoktur. Çocuğun arzusunu kendi istediğimiz yönde havaya dönüştürmek, tecrübe sabır ve dikkat işidir.

Yalnız yatmaya korkan bir çocuğa en büyük yardım, onu yatağa almak değildir. İnsanoğlu çocuk bile olsa, her şeye alışır ve yeter ki, yenilgiyi kabul etmemiş olalım.

Annenin aşırı düşkünlüğü ve evhamı yüzünden ürkek ve korkak hâle gelmiş çocuğu ıslah etmek şarttır. Bu iş, aile düzeninde başarılamazsa bir psikolog ve pedegoga başvurmak zorunluluğu ortaya çıkar.

Korkunun Çocukta Yaptığı Etkiler: Korku bebeklik çağında başlayan ve gençlik çağma kadar devam eden, tehdit ve tehlikelere karşı gösterilen aklî bir reaksiyondur.

Çocuğa dışarıdan gelen bir tehlike varsa, o zaman gerçek bir korkudan söz edilir. Çocuğun üzerine saldıran bir köpek, çocuğun bile bile yaptığı bir hata yüzünden cezalandırılması, anne ve babanın sevgi ve ilgisini kaybetme endişesi gerçek korkulara örnektir.

Çocuğa dışarıdan gelmeyen, tamamen kendi yorumuyla oluşan, gerçek olmayan korkular vardır. Yalnızlıktan korkma, sudan korkma, cadı, büyücü ve hortlak gibi hayali varlıklardan korkma gibi.

Çocuklar korktukları zaman, korkularını dış görünümüyle belli etmeyebilirler, içine kapanabilirler. Bir şey yapmaya cesaretleri yoktur. Aptal görünüşlüdürler. Okulda başarılı olamazlar. “Hatalı bir şey söyleme” korkusuyla bildiklerini anlatmaya cesaretleri yoktur. Susmayı tercih ederler. Dayak yemekten azarlanmaktan çok korkarlar. Bu gibi çocuklar, korkutularak eğitilmişlerdir. Bir şey yapmaya, yeni bir şey öğrenmeye cesaretleri kalmamıştır. “Yemek yemezsen seni öcüye veririm”, “seni iğneli fıçıya attırırım”, “sana iğne yaptırırım”, “doktora götürürüm”, “yemeğini yemezsen seni hastahaneye yatırırım”, gibi sözlerle çocuğun bütün hayatını korkularla doldurmak, başarısız, aptal, çekingen bir çocuk tipi yaratır.

Diğer taraftan korkudan kurtulmak için saldırgan, haşin, sert, bağıran çağıran çocukların bu davranışları, korkunun bir ürünüdür.

Korku belirtileri kekemelik, altını ıslatmak, kakasını kaçırmak, kaçmak ve yalan söylemek şeklinde görülür.

İNATÇILIK

İki yaşlarına kadar çok iyi huylara sahip sakin, neşeli, söz dinler ve iyi yöneltilebilen çocuk birdenbire huysuz, geçimsiz, zarar verici ve dayanılmaz hâle gelebilir. Ele avuca sığmaz, her şeye hayır der, anne ve babanın isteklerini öfkeyle karşılar. Kendini yerden yere atar, bağırır, tepinir ve akla gelmedik haşarılıklar yapar.

İnatçılık Nasıl Oluşur: Çocuk iki yaşından sonra ruhsal gelişim sonucu, anneyle bağlantısı yavaş yavaş gevşer. Çocuk kendini keşfetmiştir. Anne ve babanın istekleri ile kendi arzuları ve beğenileri arasında çelişkiler başlar. Böylece ters karşılaşan çocuk iradesi, kendi benliğine esir düşer. Yapmak istediği ve yapamadığı işler biribirini kovalar, sinirlenir.

Her şeyi kendi başına yapma ve özgür olma duygusu, bütün hareketlerine hakim olmaya başlar. Yaptıklarıyla gurur duyar ama yapamadıkları, yaptıklarından daha çoktur. Aklına geleni yapmak ister. Düşündüklerini anlatma yeteneği gelişmediğinden, çok kere istediği şeylere ulaşamaz. Büyükleri tarafından, arzuları gereği gibi değerlendirilemez ve anlaşılamaz. Bundan dolayı çocuğun sevdiği ve beğendiği çevre, birdenbire ona düşman olmuş gibi görünür. İstediğini yapma gayreti içindeki çocuğa çevreden gelen direnişler, engeller; inatçı, uyumsuz, problemli bir çocuk karşımıza çıkarır.

Çocuğun kendi iradesinin uyanışı, disiplin için uygun değildir ama bu çocuğa mutlaka yardım gereklidir. Bu yardımı ona şöyle vermek mümkündür:

1- Çocuğu mümkün olduğu kadar serbest bırakmalı, sürekli ve gereksiz hareket serbestliği daraltılmamalıdır.

2- Bize göre uygun şeyler, çocuğun anlayacağı tatlı bir şekilde ona iletilmelidir. Çocuk dost bir elden gelen önerilere daha uyumludur.

3- Çocuğun inatla karşıladığı bir işi, onun sevdiği biçimde, istediği doğrultuda yapılıyormuş gibi göstermek, çok kere çocuğu yumuşatır. Meselâ süt içmeyen bir çocuğa, “sütünü fincandan mı, yoksa kırmızı bardaktan mı içersin?” Yatma

istemeyen bir çocuğa, “Önce Zeynep’i mi yatırayım, seni mi?” gibi sözler, bizi başarıya ulaştırabilir.

4- Çocuğa yaptırılacak bir harekette, aile fertleri arasında fikir ve işbirliği gereklidir. Meselâ dondurma yedirmek istemediğimiz bir çocuğa biri, “Hayır yesin bir şey olmaz, çocuğun gururunu kırma” gibi sözler söyler, çocukta bunu duyarsa başarı zorlaşır.

5- Çocuğun keyifli anında, yapmaması lâzım bir şeyi, tatlı ve yumuşak bir şekilde kendisine izah edilirse, çocuğu istemediğimiz yöne çevirmek imkânına kavuşuruz.

6- Çocuğun inatçılık dönemi başlamadan, yani iki yaşından küçükken, hayatı daha kolay disipline edilir. Sonraki yaşlarda alışılmış ve çocuk tarafından benimsenmiş kötü huylar çok kere kalıcı olur. Böyle çocuklarda inatçılık, kötü ve iyi huylar kalıcı olur. Genellikle inatçılık daha az görülür.

7- Taşkınlık yapan inatçı çocuğa, ağır ceza verilmemeli ve dövülmemelidir. Teskin edilemeyen bu çocuklarla fazla ilgilenmemeli, başka bir şeyle meşguliyet içinde olunmalı veya çocuğa sevdiği orjinal bir eğlence şekli uygulanmalı, duygu ve isteklere yön değiştirilmelidir.

8- İnatçı çocuklara, onun hâlinden üzüldüğümüz hissettirilmemelidir.

9- Çocuğun her türlü inatçılık ve taşkınlık hâlleri hemen cezalandırılmamalı yumuşak bir yaklaşımla teskin edilmeli ama her arzusu yerine getirilmemelidir.

10- Çocuk, çocuk bahçesi gibi, emsallerinin de bulunduğu bir ortama çekilmeli inatçılık ve taşkınlık yapmaya zamanı azaltılmalıdır.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ